deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren siteler casino siteleri
Üsküdar sahili her zamanki gibi cıvıl cıvıl. Yılın son günü, son güneşi suya değdirirken herkes doyumsuz İstanbul manzarasını gönlüne yerleştirmekle meşgul. Kimileri bu eşsiz manzarayı fotoğraflıyor. Kimileri de kurumuş ağaç dallarının arkasındaki güneşin ölgün ışıklarıyla daha da güzelleşen İstanbul’un gizemli silüetini seyrediyor. Ayasofya’nın kubbesi, Sultanahmet’in minareleri, Beyazıt, Süleymaniye, Fatih… kubbeler ve minareler silsilesi, yakında Kız Kulesi ve denizin altın rengi dalgalanışı… büyülüyor insanları.
Birçok şairin, yazarın, ressamın, müzisyenin bu koca şehre âşık olmasının sebebini bir kez daha gözlemledim. Güneş batmadan yarım saat önce Üsküdar sahillerinde olmanız yeterli. Bir film şeridi gibi geçiyor koskoca İstanbul. Boğazın dingin akan zümrüt renkli suyu martılarla beraber en güzel şarkılarını söylüyor. Sevgililer sevgilerini bu akşam vakti solgun güneşin güzelliğinde mihenk taşına vuruyorlar hangisi daha güzel diye.
“Sana dün bir tepeden baktım aziz İstanbul!” , “Sade bir semtini sevmek bile bir ömre değer!” mısralarıyla İstanbul sevgisine doyamamış Yahya Kemal Beyatlı geliyor aklıma.
Yaşadığı olumsuzlukları “Sis” şiiri ile anlatan Tevfik Fikret’in bütün olumsuzluklara, kırgınlıklara rağmen;
“Hüsnünde henüz tazeliğin sihri hüveyda
Hâlâ titrer üstüne enzar-ı temaşa!”
Mısralarıyla güzelliğini ve her şeye rağmen bütün bakışların onda toplandığını itiraf edişini hatırlıyorum.
“Ah İstanbul! Kaç can kucağında açtı gözünü,
Kaç can senin için hak ile yeksan oldu,
Kaç gönül senin için döktü sözünü
Ah İstanbul! Kaç can seninle insan oldu!”
Sanatçılarımızın ne kadar haklı olduğunu akşam güneşinin ılık busesini suya değdirdiğinde hissetmek gerekir. Neden yüzyıllar boyu cazibe merkezi olmuş bu büyülü şehir anlamak gerekir. Sürekli burada yaşayanlar günlük hengâme içinde pek farkında olmayabilirler ama güzellik bu şehrin adı, sıfatı olmuş. Arada bir gelmek ve hissetmek gerekir sahip olduğumuz bu değeri.
Ayasofya, Sultanahmet, Beyazıt, Süleymaniye çağırdılar birer birer. İcabet ettik. Ayaklar isyan etse de gittik. Zeyrek yokuşunda “belki bizim de nasibimiz vardır” diye Mehmet Emin Tokadî Hazretlerini ziyaret ettik. “Edeple gelen lütufla döner!” diyordu kapısında. Edepte kusur etmemeye gayret ettik. Sabah Aziz Mahmut Hüdaî Hazretleriyle başlayan İstanbul gezisi ikindi vakti Yeni Cami ile şimdilik son buldu.
Akşam vakti ayrılırken İstanbul’dan kapattım gözlerimi tahayyül ettim yaşadıklarımı. İşte dünya hayatı da bu kadar. Bir gün ya da daha az. Son günlerin meşhur dizisi “Gassal” geldi aklıma. Hayatı garip yaşayan Baki sürekli sorar kendine “İyi de ben ölünce kim yıkayacak beni?” Yalnızlığın ifadesi bu. Aslında milyonlar içinde yaşayan herkes yalnız. Teneşirdeki yıkanma ile bitmiyor. Maddi kirler belki suyla temizleniyor ama ya diğerleri. Yalnız giriyor herkes kabre. Sonrası sırlarla dolu.
Dünyada yaptığımız güzel şeyler (varsa tabi). Rabbimizin rızasına uygun yaşanan bir ömür. Ey Gassal seni, beni onlar yıkayacak! “Yoksa” seçeneğini düşünmek bile istemiyorum. Fakat aklımızdan da çıkmıyor.
Ah İstanbul! Akşam vakti güzelliğin büyülerken can güneşinin suya değmek üzere olduğunu hissediyorum. Güneşin batışından sonraki gerçek ürkütüyor beni!
Güneş suya değmeden yüzümüzü ak, gönlümüzü pak eyle ey Rabbim! Gassal sadece görüneni temizler, görünmeyeni de sen temizle! Senden geldik, dönüşümüz sanadır! Can güneşi batmadan bizlere rızana uygun yaşamayı, affedilenlerden olup huzuruna tertemiz gelmeyi nasip eyle Allah’ım!
Aldığımız ve verdiğimiz her nefesi son nefesimizmiş gibi hissedip her an gassal önüne varacakmış gibi hazır olanlardan eyle bizi her şeyi yaratan, yaşatan ve sonunda kendine döndüren Rabbim! Merhamet eyle bize…