Balıkesir'e Samsun'dan göç eden bir memur ailesinin tek kızıydı A.L. İlkokul sıralarını paylaştığımız o günlerden aklımda kalan, sessizliği ve gözlerindeki o tuhaf kararlılıktı. Babasının yönlendirmesiyle, o yılların nadir ve prestijli okullarından biri olan Konya Anadolu Lisesi'ne, sınavla girdi. İlkokuldan sonra yatılı okumak, küçük bir kız çocuğu için büyük bir adımdı. Ama babasının kızının okumasına dair sarsılmaz inancı, A.L.'nin yolunu çoktan çizmişti.
Tatillerde dahi evine gelmeyip okulda kalması, derslerine dört elle sarılması gerektiği sık sık babası tarafından hatırlatılırdı. Ve A.L., itaat etti. Büyüme çağının coşkusunu, arkadaşlıkların sıcaklığını, ailesinin dizinin dibindeki huzuru, raflar dolusu kitap ve formüllerle takas etti. Liseyi Konya'da bitirdikten sonra, üniversite kapıları ardına kadar açıldı ona. İstanbul’a gitti. Eczacılık Fakültesi'nden mezun olduğunda, kimse şaşırmadı. Zira A.L.'nin zihni, en karmaşık formülleri dahi çözebilecek keskinlikteydi.
Meşhur yazlık bir ilçede kendi eczanesini açtı. Kısa sürede işleri büyüdü, adı duyuldu, müthiş zengin oldu. Yıllar sonra, kader bizi o yazlık ilçenin kalabalık sokaklarından birinde karşılaştırdı. Beni hemen tanıdı. Oturduk, sohbet ettik. Konu açılmıştı bir kere, yılların biriktirdiği hıçkırıklar dudaklarından dökülmeye başladı.
"Annemi ve babamı hiç sevmedim," dedi, sesi titreyerek. "Arkadaşlarımı daha çok sevdim hep. Çünkü onlar benimle birlikteydi, beni anlayan onlardı." Yatılı okuduğu yıllar, liseden sonra İstanbul'a gitmesi, ailesiyle neredeyse hiç görüşmemesi...
Tüm bunlar, yüreğinde açılan derin bir boşluğa dönüşmüştü. Başarılı olmuştu, çok zengindi, herkes tarafından takdir ediliyordu. Ama o gözlerde, çocukluğunun gölgesinde kalmış, doyurulmamış bir sevgi açlığı vardı. Ailesinden hiç görmediğini söylediği o "anne baba sevgisi," tüm bu ihtişamın ardında kanayan bir yara gibi duruyordu.
A.L.'nin hikayesi, bize başarının bedellerini ve bazen en parlak ışıkların bile ardında ne kadar karanlık kalabileceğini fısıldıyor. İçinde biriktirdiği hüzün, dışarıdan görünen tüm o görkemin üzerine bir gölge gibi düşüyordu. Çünkü bazen, en büyük zenginlik, paranın satın alamadığı, yürekten verilen sevgi ve şefkattir.
Anne Baba Sevgisi Temel Bir İhtiyaçtır
Anne baba sevgisi, bir çocuğun gelişimi için sadece bir arzu değil, temel bir ihtiyaçtır. Tıpkı beslenme ve barınma gibi, bu sevgi de sağlıklı bir büyümenin olmazsa olmazıdır. Bebeklikten itibaren hissedilen bu koşulsuz kabul ve ilgi, çocuğun dünyaya güvenle bakmasını sağlar.
Bu sevgi, çocuğa değerli olduğunu hissettirir. Kendine güvenin, öz saygının ve sağlam bir benlik algısının temelini atar. Sevgiyle büyüyen çocuklar, başkalarıyla daha sağlıklı ilişkiler kurabilir, empati geliştirebilir ve duygusal zorluklarla daha kolay başa çıkabilirler. Bir çocuğun zihinsel ve duygusal sağlığı üzerinde doğrudan bir etkisi vardır; kaygı, depresyon gibi sorunların riskini azaltabilir ve dirençliliği artırabilir. Kısacası, anne baba sevgisi, bir çocuğun hayata karşı duruşunu şekillendiren, içindeki potansiyeli ortaya çıkaran ve onu geleceğe hazırlayan en güçlü güçtür.