Yıl 1922... Vatan karış karış işgal edilmiş… Anadolu kan ağlıyor. Millet bitkin ve çaresiz... Düşman Polatlı’ya kadar gelmiş... Top sesleri Ankara’dan duyuluyor... Başkentin Kayseri’ye taşınması teklif ediliyor... Bazı kişiler teslim olmaktan söz ediyor.
Yer büyük millet melis‘i...
Başkomutan Mustafa Kemal, kürsüye fırlayarak, gür bir sesle şunları söylüyor:
“ Bazı arkadaşların yokluk içinde, bu büyük davanın başarılamayacağını düşünerek memleketine dönme arzusunda olduklarını duydum.
Arkadaşlar!
Ben sizleri, bu milli davaya silah soruyla davet etmedim. Gördüğünüz gibi sizi burada tutmak için de silahım yoktur. Dileyen memleketine geri döner. Şunu iyi biliniz ki, bütün arkadaşlarım ayrılsa bile, ben meclis-i Ali’de tek başıma kalsam da mücadeleye ahd ettim. Düşman adım, adım her yeri işgal ederek... Ankara’ya gelecek olursa; ben bir elime silahımı diğer elime de Türk bayrağını alıp elma dağına çıkacağım. Burada tek başıma son kurşunuma kadar düşmanla çarpışacağım. Sonra da bu mukaddes bayrağı göğsüme sarıp şehit olacağım. Bu bayrak kanımı sindire, sindire emerken, Ben de milletimin uğruna hayatımı feda edeceğim. Huzurunuzda buna yemin ediyorum.“
Bu konuşma üzerine Türkiye Büyük Millet Meclisin’den başkomutanlık yetkisi alan Mustafa Kemal,
30 Ağustos meydan muharebesi‘nde düşmanı mağlup ederek Muzaffer olmuş, 9 Eylül‘de de düşmanı denize dökerek yurdumuzu düşmandan temizlemiştir.
Daha sonra arkadaşlarıyla birlikte bu gün üzerinde yaşadığımız topraklar üzerinde kıyamete kadar devam edecek olan çağdaş ve medeni Türkiye cumhuriyeti devletini kurmuştur.
Ruhları şad olsun.
Bu yazı 2172 defa okunmuştur.